1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal, 1895 yılında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. Önce Şam’daki 5’inci Ordu’da, iki yıl sonra ise Makedonya’daki 3’üncü Ordu’da görev yaptı. Mustafa Kemal, 1909 yılında İstanbul’daki 31 Mart Vakası’nı bastıran Hareket Ordusu’nda görev aldı.
İtalya’nın 1911 yılında Trablusgarp’a asker çıkarmasının ardından Tobruk’a gönderildi. Buradaki görevinde de başarılı olan Mustafa Kemal, binbaşı rütbesiyle 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı’na katıldı. Edirne’yi Bulgaristan’dan geri alan kolorduda görev yaptı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 19’uncu Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı’na katıldı. Gelibolu’da düşmana geçit vermeyen Türk ordusunu yöneten Mustafa Kemal, “Anafartalar kahramanı” olarak ün kazandı.
1916 yılında Doğu Cephesi’ne Kolordu Komutanı olarak atanan Mustafa Kemal, generalliğe yukseldi. Rus saldırılarının berteraf edilmesini sağlayan Mustafa Kemal, Bingöl ve Muş’u düşmandan geri aldı.
Bir yıl sonra ise Filistin ve Suriye’de görevli 7’nci Ordu Komutanlığı’na atandı.
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a döndü.
Anadolu topraklarını düşman işgalinden kurtarmak için gizli planlar yürüten Mustafa Kemal, ordu müfettişi olarak İstanbul’dan ayrıldı.
19 Mayıs 1919’da Bandırma feribotuyla Samsun’a doğru yola çıkarak milli mücadelenin fitilini ateşledi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, onun öncülüğünde 23 Nisan 1920’de görevine başladı. İlk TBMM’nin Meclis ve Hükümet Başkanı seçildi.
Sevr Antlaşması’nı kabul etmedi ve tek kurtuluş yolunun vatanı savunmak olduğunu duyurdu.
İzmir’i işgal eden Yunan ordusunun ilerleyişi 1921 yılında Birinci ve İkinci İnönü Savaşları’yla durduruldu. Başkomutanlık ettiği Türk ordusu, Sakarya Meydan Savaşı’ndan da zafer çıktı. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal’e “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi.
Liderliğindeki Türk ordusu, 30 Ağustos 1922’deki Başkomutan Meydan Savaşı’nda işgalci kuvvetlere büyük bir darbe indirdi. Türk askerleri İzmir’e girdiğinde tarih 9 Eylül 1922’yi gösteriyordu.
11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla birlikte düşman ordusu Anadolu topraklarını terk etmiş oldu.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal de ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Bu görevini 4 kez üst üste yürüttü.
24 Kasım 1934’te kendisine “Atatürk” soyadı verildi.
Mustafa Kemal Atatürk, 1929 yılında dünya genelinde yaşanan Büyük Buhran’ın etkilerini hafifletmek için 1933’te Beş Yıllık Sanayi Planı’nı devreye soktu.
Dış politika alanında da art arda önemli adımlar atılırken; Milletler Cemiyeti’ne girilmesi, Balkan Antantı’nın imzalanması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Sadabat Paktı gibi pek çok uluslararası oluşumda Türkiye Cumhuriyeti de yer aldı.
Atatürk, Hatay’ın anavatana katılması için yoğun çaba sarf etti. Bu hedefi ölümünden bir yıl sonra gerçekleşti.
Mevcut karaciğer yetersizliği Ocak 1938’de daha da belirginleşen Atatürk, son günlerini İstanbul’da doktor gözetiminde geçirdi.
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk’ün vefatı, daimi doktorları Prof. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Mim Kemal Öke ve Dr. Nihad Reşat ile Prof. Akil Muhtar Özden, Prof. Hayrullah Diker, Prof. Süreyya H. Serter, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abravaya Marmaralı tarafından yazılan “Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vehamet dün gece saat 24’te neşir edilen tebliğden sonra her an artarak bugün, 10 İkinciteşrin 1938 Perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir. 10 İkinciteşrin 1938” şeklindeki raporla tespit edildi.
Naaşı, Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi.
Türk bayrağına sarılı ve başında silah arkadaşlarının nöbet tuttuğu tabut, üç gün boyunca vatandaşlar tarafından ziyaret edildi.
Cenazenin Ankara’ya nakil işlemi hazırlıkları 19 Kasım’a kadar sürdü. Naaşı Dolmabahçe’den çıkarılmadan önce Ord. Prof. Şerefettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı.
Kortej eşliğinde Galata Köprüsü’nden taşınan tabut, Sarayburnu rıhtımına yanaşan Zafer torpidosuna alındı. Oradan da Yavuz zırhlısına çıkarıldı.
Atatürk’ün naaşı, 20 Kasım’da Ankara’ya getirildi. Sabahın ilk ışıklarından itibaren çok sayıda vatandaş tabutun taşınacağı güzergahı doldurdu.
Cenazeyi Ankara garında başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, bakanlar, milletvekilleri ve komutanlar olmak üzere protokolde bulunan çok sayıda kişi karşıladı. Tabutunun bulunduğu trende Başbakan Celal Bayar ve Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ile bazı eski arkadaşları yer aldı.
Türk bayrağına sarılı tabut, istasyondan TBMM önündeki katafalka konuldu. Vatandaşlar Ata’ya veda edebilmek için uzun kuyruk oluşturdu.
Burada komutan ve silah arkadaşları tarafından bir gün saygı nöbeti tutuldu.
21 Kasım 1938 günü saat 09.00’da her rütbeden 6 subayın yer aldığı 45 nöbet postasıyla saygı nöbeti gerçekleştirdi. Cenaze, büyük törenle Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine kondu.
Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilci gönderdi. Törende, Çanakkale’de ve diğer savaşlarda ona karşı savaşmış yabancı generaller de dikkat çekti.
Büyük Önder Atatürk’ün vefatının ardından dönemin hükümetince bir anıt mezar yapılması kararlaştırıldı. Yabancı mimarların da bulunduğu juri, yaptığı uzun incelemelerin ardından Alman Profesör Johannes Kruger, İtalyan Profesör Arnaldo Foschini ve İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın projelerini ödüle layık bularak hükümete bildirdi. Ancak üç eserde de tadilat yapılması gerektiği juri raporunda vurgulandı. Bakanlar Kurulu daha sonra Profesör Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın 25 numaralı projesinin tadilattan geçirilerek uygulanmasına karar verdi.
Projedeki düzenlemeler, yapım sürecinde gecikmelere neden oldu. Düzenlemeler sonunda 9 Ekim 1944’te düzenlenen törenle Türkiye’nin sembol mekanlarından Anıtkabir’in temeli atıldı. Ankara’nın simgesi haline gelecek devasa kabirin inşaatı 1 Eylül 1953’te tamamlandı.
Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e nakil töreni, ölümünün 15. yılında gerçekleşti. Naaşın Etnografya Müzesi’ne taşınması sırasında halk, yol boyunca güzergahı doldurdu. Nakil töreni saat 09.05’te borazanın işaretiyle duyurulan 5 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Bu sırada askeri uçaklar müzenin üzerinden uçtu. Saygı duruşunun ardından naaş, askerler tarafından top arabasına konuldu. Top arabasını 1953 mezunu Harp Okulu öğrencileri çekti.
Anıtkabir’e nakil törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan başta olmak üzere bütün devlet erkanı ile kalabalık bir halk topluluğu katıldı.
Kortej; Opera, Ulus, TBMM, Gar ve Tandoğan Meydanı’nı izleyerek Anıtkabir’e ulaştı.
Burada yapılan törende Cumhurbaşkanı Celal Bayar oldukça duygulu bir konuşma yaptı. Töreni milyonlarca insan radyodan yapılan naklen yayından dinledi.
Atatürk’ün naaşı, şeref holünde tek parça mermerden yapılan mozolenin tam altında yer alan sekizgen odanın içinde hazırlanan mezarda, İslami usullere uygun olarak dualarla “vatan toprağı”na defnedildi. O zaman altmış yedi tane olan her il ve Kıbrıs’tan getirilerek harmanlanan vatan toprağı mezara konuldu. Bugün de tüm illerden getirilen toprakların numuneleri birer vazo içerisinde, Atatürk’ün mezarının etrafını süslemeye devam ediyor.
Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrinden 10 Kasım 1953 tarihinde büyük bir devlet töreni ile nakledildiği Anıtkabir, her yıl ziyaretçi akınına uğruyor.
Takvimlerin 10 Kasım’ı, saatlerin 09.05 gösterdiği anda yurt genelinde hayat adeta duruyor. Otomobilde bulunanlar kornalarını çalarken, vatandaşlar da saygı duruşunda bulunuyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü dünya genelinde büyük yankı ve üzüntü yarattı.
Dünya basınının yanı sıra büyük devlet ve bilim adamları da Atatürk’ün ölümünden duydukları üzüntüyü, yayımladıkları mesajlarla dile getirdi.
Ölümünün ardından ABD Başkanı Franklin Roosvelt, “Benim üzüntüm iki türlüdür; önce büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm, ikinci üzüntüm ise bu büyük adamla tanışmak konusundaki içten dileğimin gerçekleşmesine imkan kalmamış olmasıdır” dedi.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ise “İngiliz ulusu, Atatürk’ün devlet adamı niteliklerini ve ortaklaşa bağlı bulunduğumuz Batı idealleriyle iki ülke arasındaki dostluğun kuvvetlenmesi yönünde yaptıklarını hayranlık ve minnettarlıkla daima anacaktır” ifadesini kullandı.
İngiltere Başbakanı Lloyd George ise Atatürk’ün vefatının ardından, “Arkadaşlar, yüzyıllar, nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi?” değerlendirmesini yaptı.
İngiltere Başbakanı Winston Churchill, 18 Aralık 1938’de yayımladığı mesajında, “Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk ulusunu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın, onun ardından döktüğü içten gözyaşları, bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir” ifadelerine yer verdi.
İran Şahı Rıza Pehlevi, “Dünya tarihinde, Kemal Atatürk gibi, önemli bir görevi kesin şekilde başarı ile sonuçlandıran ve bir ulusun mutlu geleceğini sağlayacak sorumlulukları üzerine alan dürüst insanlara çok ender rastlanmaktadır.” derken, İtalya Başbakanı Giovanni Leone, “Kemal Atatürk, yalnız yeni Türkiye’nin sembolü değil, aynı zamanda çağımızın en ilgi çekici şahsiyetlerinden birisidir. Çalışkan, güçlü ve hür Avrupa’nın diğer ülkeleri ile iş birliğine sağlam şekilde bağlı olan Türkiye, bugün de onun izinde yürümektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Japonya Başbakanı Hayato Ikeda da “Atatürk Japonya’da, Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkımlarından Türkiye’yi kurtararak büyük zafere ulaştıran kahraman ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıntılarından yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan büyük bir devlet adamı olarak çok iyi tanınmaktadır. Özellikle Atatürk’ün Türk dili devrimini gerçekleştirmesi ve dinle siyaseti birbirinden ayırarak Türk toplumunun modernleşmesini sağlama yolundaki çabalarına karşı büyük bir hayranlık duymaktayız” dedi.
Pakistan Devlet Başkanı Muhammet Ali Cinnah ise Atatürk’ün bölgedeki başarılarına vurgu yaparak, “O’nun ölümüyle sadece Müslümanlar değil, bütün dünya şimdiye kadar gelmiş en büyük insanlarından birini kaybetti” değerlendirmesini yaptı.