Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bursa’da vahim görüntü: Kuruyan sadece barajlar değil!

Bursa’nın yaşam kaynağı Nilüfer Çayını besleyen dereler kurudu. Derelerde artık su yerine sanayi kuruluşlarının deşarj ettiği atık ve arıtma suları akıyor.

Bursa'nın yaşam kaynağı Nilüfer

Evrensel Gazetesi’nden Özer Akdemir’in haberi şöyle:

“Su ve havasının güzelliğinden Bursalıların yüzü kırmızıdır. Velhasıl Bursa sudan ibarettir.”  (Evliya Çelebi)

Henüz bir ay önce Çepeçevre Yaşam programı çekimleri için gittiğimiz Bursa’da programın açılış anonsunu kent merkezinin içinden geçen Balıklı Deresi’nin ortasından yaptık. Derede bir damla su yoktu ve dolayısıyla dereye adını veren balıkların da esamesi okunmuyordu. Bir zamanlar Bursa’nın kent merkezinden akan derelerin hepsi de aynı durumdaydı. Dere ıslah çalışmaları denilen beton yataklara alınmış olan bu derelerin bazı yerlerinden ince oluklardan dereye bırakılan ne olduğu belirsiz deşarj suyu haftalardır yağmur yüzü görmemiş derelerin tabanını ıslatmaya dahi yetmiyordu.

KENT MERKEZİNDE KUPKURU ÜÇ DERE

Bursa’daki su kirliliği ve suların ticarileştirilmesine karşı mücadele eden Bursa Su Kolektifi üyeleri ile birlikte gezdiğimiz yan yana üç derede de durum farklı değildi. Kaplıkaya Deresi, Balıklı Dere ve Deliçay Dereleri kuş uçuşu birkaç kilometre uzaklıktaki Uludağ’dan doğup Bursa kent merkezinden geçtikten sonra Nilüfer Çayı’na boşalıyorlardı. Üç derenin tamamen kurumuş olmasına rağmen Nilüfer Çayı’nın belli bir noktasından itibaren yatağında su vardı. Bursa Su Kolektifi üyeleri bu suların Uludağ’dan doğan derelerin suları olmadığını, sanayi ve arıtma tesislerinin atık suları olduğunu ileri sürüyorlardı.

ULUDAĞ’DAKİ KAYNAKLARA SU ŞİRKETLERİ KONMUŞ 

Balıklı Dere’nin içinde konuştuğumuz Su Kolektifinden Ferhan Küçük, derenin uzun zamandır yaz aylarında kupkuru olduğunu belirterek, “Bu seneki kadar hiç uzun sürmemişti. Uludağ’dan kaynağını alıp ovayı besleyen bu kaynaklarda su olmamasının en önemli nedeni Uludağ’daki kaynakların su ticareti yapan şirketler tarafından kiralanması. DSİ’nin kiraladığı bu işletmeler suları ticari birer meta haline getirdi. Yasaya göre yüzde 10 can suyu bırakması gereken bu işletmeler bu suları bırakmadığı için dereler kupkuru. Artık balıklı derede taşlar, kayalar, kurumuş otlar var. Uludağ’dan kaynağını alıp, Nilüfer Çayı ile birleşen ve Marmara’ya dökülen bütün derelerde durum bu. İleride atık suların katrana döndürdüğü Nilüfer Çayı ile karşılaşacağız” dedi.

DERE ISLAHLARI SELE DAVETİYE ÇIKARIYOR

Yine Balıklı Dere’nin kuru yatağında konuştuğumuz Su Kolektifinden Emekli Öğretmen Hüseyin Gün de, derelerin kupkuru olmasına rağmen ileride Nilüfer’den sanayinin atık suları ve arıtma tesislerinin boşalttığı suların aktığını belirterek, “Simsiyah, boyahanelerden gelen atık sular kanalla bu Balıklı Deresi’ne deşarj ediliyor. İleride o suları göreceğiz” dedi. Su Kolektifinden Caner Gökbayrak ise derelerin betonlaştırılmasının yol açtığı sorunlara dikkat çekti. Gökbayrak; “Bu durum son on yılın ürünü. Islah deniyor ama aslında su topraktan koparılıyor. Sel olmasın diye yapılan bu betonlar aslında sele tam da davetiye çıkarıyor” dedi.

DELİÇAY OLDU ÖLÜ ÇAY!

Balıklı Dere’nin birkaç yüz metre uzağındaki Deliçay’ın betonla kaplanmış dere yatağı da kupkuruydu. Çevresi güzel bir peyzaj düzenlemesi ile yeşillendirilmiş olan dere yatağının yanında konuştuğumuz Su Kolektifi üyeleri bir zamanlar hızla akan debisi nedeniyle Deliçay adı verilen dereye artık “Ölü Çay” dendiğini söylediler. Caner Gökbayrak burada geleceğe dair karamsar bir tablo çizerek, bir iklim çöküşüne doğru gidildiğini söyledi. Gökbayrak; “Yakın zamanda su çok daha değerli hale gelecek ve suyun bu kadar hor kulanılması, kirletilmesi çok ciddi sorunlara yol açacak. Bu artık insanın kendi kurtuluş savaşıdır. Ekolojik politikalar radikal bir dönüşüme uygulanmazsa topluca bir yaşam çöküşüne doğru gidiyoruz” dedi.

“YEŞİL ÇEVRE” SİMSİYAH SU!

Bursa Karesi Tekstil Fabrikası ve sanayi kuruluşlarının yoğun olarak bulunduğu bölgede derelerde birden suyun akmaya başladığı görülürken bu suların Uludağ’dan doğan derelerden değil bu sanayi kuruluşların yer altından çekip kullandıktan dereye yaptıkları deşarjdan oluştuğunu dile getirdiler. Gerçekten de dere yatağına giren ve güya sanayi tesislerinin arıtmasından geçtikten sonra dereye salındığı ileri sürülen su simsiyah ve son derece kirli görülüyordu. Başkanı Bursa Valisi olan Yeşil Çevre Kooperatifi adlı bir arıtma tesisinin içinden geldiği dile getirilen simsiyah su, Nilüfer’le birleştiği noktaya kadar Bursa Ovası’ndaki tarım arazilerinin sulanmasında kullanılıyormuş. Bu su bile denilemeyecek derecede kirlenmiş sıvı Nilüfer Çayı’na boşalttığı kirlilik Bursa Ovası’nı suladıktan sonra doğrudan Marmara Gölü’ne dökülüyor.

KÖYLÜLERİN “YEŞİL ÇEVRE” İSYANI

Su Kolektifi üyeleri Bursa’nın Kestel ve Gürsu ilçelerinin evsel atıklarının yanı sıra  şehirdeki endüstriyel faaliyetlerin yarattığı kirliliğin de arıtma tesislerinde temizlenmesi ve bu arıtılan suların tarımda kullanılması gibi son derece kulağa hoş gelen bir amaçla kurulan Yeşil Çevre Kooperatifinin bu işlevini yerine getiremediğini dile getirdiler. Öyle ki bu Kooperatif tarafından kanallarla tarlalara taşınan sular nedeniyle ürünleri kuruyan köylülerin bir yıl içinde isyan ettiğini, sonrasında suların tarlalara değil yer altından kanallarla dereye taşındığını anlattılar.

BOYALI SU

Yine teksil fabrikalarında kullanılan boyalar nedeniyle boyalı bir şekilde akan suların da Nilüfer Çayı’na akıtıldığı, bu suları çevresinde otlayan ineklerin bile içemediğinin görüntülerinin ardından derelerin Nilüfer Çayı ile birleştiği yerde program çekimlerimizi sona erdirdik. Buradaki konuşmalarda Nilüfer Çayı’na taşınan kirilliğin Bursa Ovası’nda yetişen tüm sebze meyvelerle halkın sofrasına taşındığını ayrıca bu kirliliğin Marmara Denizi’ne aktığını belirterek, “Yukarıdan Ergene Nehri ve kentlerin atıkları, aşağıdan Nilüfer Çayı ile taşınan bu kirlilik Marmara’yı öldürüyor” denildi. Burada derelerin taşıdığı atık suların kokusunun önlenmesi için dere yataklarının kapalı kanallara alınmasının ise Bursa’nın ölümü olacağı, kirliliğin çok daha artacağı uyarısında bulundular.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN BURSA’SI

Evliya Çelebi 17. yüzyılda Bursa’yı tanıtırken kentin içinden akan derelere, kaynaklara ve Uludağ’dan gelen sulara dikkat çekerek “Su ve havasının güzelliğinden Bursalıların yüzü kırmızıdır. Velhasıl Bursa sudan ibarettir.” demişti. Bursa Su Kolektifi üyeleri kuruyan dereleri ve atık sular dışında temiz suyun karışmadığı Nilüfer Çayı’nın durumuna dikkat çekerek; “Velhasıl Bursa artık sudan ibaret değil” diyorlar.

(Kaynak: Evrensel gazetesi)