İstanbul Planlama Ajansı (İPA) “Sosyal Güvenlik Sisteminde Sürdürülebilirlik: Türkiye’nin Sosyal Güvenlik Karnesi” başlıklı bir rapor yayımladı.
İPA Başkanı Dr. Buğra Gökce ve vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl tarafından hazırlanan rapora, Prof. Dr. Aziz Çelik, Prof. Dr. Murat Şeker, Doç. Dr. Burak Cop katkıda bulundu.
“Türkiye’de derinleşen yoksulluğu en çok emekliler hissetmektedir. İstanbul, yaşam koşullarının ağırlığı bakımından emeklilerin hayatlarını idame ettirmekte çok zorlandıkları bir kent olarak öne çıkmaktadır” denilen raporda, mevcut durum analizinde öne çıkan grafikler ilgi çekti.
Sosyal güvenlik sistemi sorunları
Raporda, sosyal güvenlik sistemine yönelik sorunların başında, “Düşük istihdam oranı”, “Kayıt dışı istihdam ve ücretlerin kayıt dışı bırakılması”, “Genel olarak ücretlerin düşüklüğü”, “Sık sık çıkarılan aflar”, “Sisteme iktidarda kalma saikiyle yapılan popülist müdahaleler”, “Prim ile emekli aylığı arasındaki illiyet bağını koparan politika ve uygulamalar”, “Kurumsal yapıdaki zafiyetler, kötü idari/teknik yönetim, siyasi müdahaleler nedeniyle prim gelirini artırma kapasitesinin düşük kalması”, “Kötü ekonomik yönetim, mali disiplinden uzak bütçe sistemi, artan usulsüzlük, yolsuzluk ve israf nedeniyle sosyal güvenlik sistemine bütçeden ayrılabilecek kaynak kalmaması” ve “Bütçe harcama tercihlerinde sosyal devlet ilkesinin ikinci plana atılması” sıralandı.
Emekli-çalışan oranı
Emekli ve çalışan oranına, sosyal güvenlik sisteminde “Aktif/pasif oranı” da denilirken, emeklilik sistemlerinin önemli ölçütlerinden olan bu oran sosyal güvenlik sistemlerinin aktüeryal (gelir-gider) dengesi için de önemli bir yer tutuyor. Raporda, “Aktüeryal denge kritik eşiğin de altında, cumhuriyet tarihinin en düşük seviyesinde” denilirken, Türkiye’de 2009 yılından bu yana değişim şu şekilde görüldü:
Türkiye’de 2023 yılında 1,63’e gerileyen oran Avrupa ülkelerinde şu şekilde oldu:
Emeklilerin milli gelirden aldığı pay
Raporda dikkat çeken verilerde biri de emeklilerin milli gelirden aldığı payın düşmesi oldu. Buna yönelik, “Türkiye ekonomisi 2003-2022 döneminde ortalama %5,4 büyümüştür.19 Türkiye aynı zamanda son on altı çeyrektir ise aralıksız olarak sürekli büyüyen bir ekonomidir. Bu dönemde emekli sayımız artmış, toplam nüfusa oranı da yükselmiştir. Bu artışa rağmen emeklilerin milli gelirden aldığı pay küçülmüştür” denildi.
2010 yılında emekli aylığı ödemelerinin GSYH’ye oranı yüzde 6,8 olurken, 2022 yılında bu oran yüzde 4,5’e kadar düşüyor.
Türkiye’de işgücüne katılım düşük
İstihdam yapısından kaynaklı sorunlar başlığı altında raporda, sosyal sigorta sisteminin sürdürülebilirliği için aktif sigortalı sayısının fazla olmasının önem taşıdığı belirtilirken, istihdam alanındaki; İşgücüne katılma oranının düşüklüğü, İşsizlik oranının yüksekliği ve Kayıt dışı istihdamın boyutu gibi faktörlere dikkat çekildi.
Türkiye’de işgücüne katılım oranının OECD ülkeleri içerisinde son sırada yer aldığı belirtildi. İşgücüne katılma oranının düşüklüğü, toplam çalışan ve prim ödeyen sayısını doğrudan etkilerken, prim sistemindeki dengeyi de olumsuz etkilediği vurgulandı.
Emeklilik sisteminde nüfus tehlikesi
Raporda, genç nüfustaki azalmaya da dikkat çekildi. “Bağımlı nüfus toplamının, çalışma çağı nüfusunun yarısından az olduğu dönem için demografik fırsat penceresi” denilirken, gelecek projeksiyonlarında çalışan nüfusun azalarak, emekli olan nüfusun artışı da şu şekilde tabloya yansıdı:
“Çocuk nüfus olarak tanımlanan 15 yaş altı nüfusun toplam nüfusun yüzde 30’undan az, yaşlı nüfus olarak tanımlanan 65 yaş üzeri nüfusun ise toplam nüfusun yüzde 15’inden az olduğu dönemde demografik fırsat penceresinin açık olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Projeksiyon sonuçları 2030’un ilk yarısında yaşlı nüfus oranının yüzde 15’i aşacağına ve demografik fırsat penceresinin kapanacağına işaret etmektedir.”